İnsanoğlu yalnızca kendi davranışlarını kavrayan, saldırgan olmayan ve sadık türleri evcilleştirmişti. Tomasello’ya göre bu gelişme üç aşamada da tamamlanmıştı:
İlk basamakta insanların atıklarından beslenen prehistorik ‘kent köpeği’ yer almakta. Yerleşmelerin etrafında toplanan köpek yavruları, çocukların oyun arkadaşı haline gelirken yetişkinleri de güçlü duyuları sayesinde bekçi köpeği görevini görmüştü.
İkinci aşamada Homo sapiens, köpeğin çoban ve av köpeği olarak da işe yarayacağını keşfedince köpek bu dönemde komutları yerine getirmeye öğrenmişti.
Ve geçtiğimiz 500 yıl içinde insanoğlu ‘her işe uygun’ yardımcısından 400 ‘uzman’ yetiştirerek üçüncü aşamayı tamamladı.
Asil, ikinci aşamada evcilleştirilmiş olan bir av köpeğiydi. Biraz önce verdiğim “sıkıcı” bilgilere göre, köpeklerin doğası evcil değildi, biz onları evcilleştirdik. En yakın dostlarımız, yardımcılarımız haline getirdik. Onları kendimize “muhtaç” hale getirdik. Sadık olmak doğalarında olduğu için onlar her ihtiyacımız olduğunda yanımızdaydı. Asil de öyle…
Bir avcının köpeğiyken kim bilir kaç avını ona götürdü? Onun ne kadar işini gördü? Asil, o zamanlar kendisine ne diye sesleniyorsa, her köpek gibi muhtemelen “sahibi”nin kendisini çok sevdiğini sanıyordu. Ayağı kırılana kadar… Çok sevdiği, kendisini çok sevdiğini düşündüğü insan artığı, artık işine yaramayacağını düşündüğü için Asil’i terk etti. Çünkü o sadece bir “mal” olabilirdi. Artık onun pis av işlerinde yardımcı olamayacağı için ölüme terk etti. Ama hayat saçan bir adama denk geldi Asil. Ayağını kurtaramadı ama ona yeni bir yaşam verdi. Artık çok sevileceği bir yaşamın ilk adımıydı. Diğer canların yanına götürdü. Koca dünyada kendilerine sadece küçük bir alanda yer bulabilmiş olan canlarımız... Bir tanesi yine bazı insan artıkları tarafından “kullanılmış” bir Pitbull. Vahşi olması istenmiş, bunun için muhtemelen dövüştürülmüş, işi bitince atılmıştı. O da vahşi insanlığın bir kurbanı olmuştu yani. Asil’in bir bacağı olmadığı için muhtemelen kendisine tehdit olarak görmüş, anormal olduğunu düşünmüş ve Asil'e saldırmıştı. Çoğumuz o geceyi uykusuz geçirdik. Bir bacağını zaten yeni kaybetmiş, şimdi de dili kopmuş, kulağı kopmuş, ön önemlisi çok korkmuş bir canımız vardı artık. Yaşayacak mı? Beslenebilecek mi? Başarabilecek mi? Binbir soruyla atlattık ve evet, başardı Asil’imiz. O bizden vazgeçmedi, biz ondan vazgeçmedik. Çünkü her zaman “nasıl yaşatabiliriz” sorusunun peşindeyiz. Öldürmek, kötü olmak kolay. Biz zor olanın peşindeyiz.
O gece kilometrelerce uzakta bizimle aynı hisleri, korkuları, üzüntüleri yaşayan bir aile vardı. Almanya’dan Ali abimiz, Hülya ablamız, Esra kardeşimiz. Asil’e aile olmak istediler. Ali abi yeni evlatlarını almak için geldi. Gidecekleri gün hep beraber havaalanında toplandık. Dokunsalar ağlayacağız. Mutluluk ve hüznü aynı anda yaşıyoruz. Asil biraz şanssız ama o şanssızlığı şansa çok güzel çeviren bir çocuk. Havaalanında yeni evine gidemeyecek sandık. Evraklar eksik falanlar filanlar… Saatlerce bekledik. Yere çöküp dua edenler, ağlayanlar ve sonunda mutlu son. Asil’i yeni hayatına gönderdik.
O kadar hüznün ardından bunu fazlasıyla hak ettin Asil! Çok ağlattın, çok güldürdün bizi. Harika bir ailen oldu. Dilerim ki diğer evlatlarımızın şansı da senin gibi açık olsun. Hepsi mutluluğu fazlasıyla hak ediyor.
Öpücükler Asil!